
Hayat ve ölüm haberleri içinden, içimize böyle bir çalışma yapabilme arzusunu yerleştiren, gönüllerimize ilham veren, sonsuzca sevginin kaynağı sonsuzca seven Allah’a hamd, O’nun peygamberine ve ashabına salat ve selam olsun.
Meseleye başlamadan önce baş mefhumlarımız olan “Ahlak” ve “Maneviyat” kelimelerinin manalarını bir hatırlayalım isterim.
Ahlak:
- İnsandaki iyi veya kötü huylar, tabiat,
- İyi huylar, insanı manen yükselten iyi tabiatler, fazıl etler,
- Bir toplumda kişilerin davranışlarını düzenleyen ve herkesin uyması gereken kurallar.1
Maneviyat:
- Madde ve cisimle alakası bulunmayan, ruh ve mana ile ilgili olan hususlar, manevı şeyler,
- Çeşitli güçlükler, tehlikeler karşısında inanç ve ahlakı değerlere bağlılıktan doğan dayanma gücü, ruh kuvveti, moral.2
Bu kelimeler veya mefhumlar, -nasıl kendimize örnek şahsiyetler aramak için meselenin başladığı yere; peygamber efendimizin ve ashabının hayatta olduğu zamana gidiyorsak- günümüz Türkiye’sindeki sorunları; pörsümüş düzelmez çürümüşlükleri, solmuş açmaz çiçekleri, kokmuş nahoş nümayişlikleri kurutmak için, meselenin özüne inerek bütün düğümleri çözmemize yardımcı olacaklardır. Çünkü ne yaparsak yapalım, hangi sistemi kurarsak kuralım, hangi siyasayı uygularsak uygulayalım, eğer cemiyetteki insanların ahlakı bozuksa, manevityatları eksikse, o nizam çalışmaz, o siyasa hayata geçirilemez. Müslümanlar olarak gerçekliklerin farkına varmalıyız. Yaklaşık yüz yıl önce Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ında bahsettiği meselelerin hala günümüzde yaşanıyormuş gibi her okuduğumuzda gözümüzün önüne gelmesi, bu konuya ehemmiyet vermediğimizin alelade bir delilidir. Bırakalım yüz yılı, ne kadar hazindir ki, takriben üç yüz yıl önce yaşanan ahlakı bozukluk örneklerini halen yaşamaktayız.
İşte bir misal:
Osmanlı Devleti’nde idarî düzenin bozulmasındaki en önemli sebeplerin başında kanun-ı kadime(Osmanlı Devleti’nde padişahın çıkardığı yasa hukuka uygun olmak şartıyla cezalandırma, yönetim ve maliye alanlarında çıkarılan kanun) muhalefet edilmesi gelir. Bu muhalefet ilk olarak Kanunı’nin saltanatı sırasında vuku bulmuş, bunun kötü sonuçları o dönemde fark edilememişse de tayinlerin kanun-ı kadıme aykırı gerçekleşmesi devlet bünyesinde ilk çatlakları oluşturmuş, suistimal kapıları bir kez açılınca, Devlet-i Aliyye için önlenemez çöküş başlamıştır. Zira, artık devlet görevleri rüşvetle satılmaya başlanmış, devletin temeli olan tımar ve zeametler sarayın harem dairelerinde adeta ihaleye çıkarılmış, taşrada ayanların halkın rızasıyla seçilmesine son verilip, ayanlık rüşetle gerçekleşir olmuş, rüşvet aleladeleşmiş ve bütün görevler artık liyakate göre değil, rüşvete göre verilerek, devletin üst kademelerinde başlayan bu menfur alışveriş en küçük memuriyetlere kadar inmiştir. Bu durum Dıvan şiirlerine de mevzu olmuştur:
Hep rüşvet ile eylediler devleti ber-bad
Bak şu ulemaya vükela vü vüzeraya
veya;
Bu tesamühle olaldan ruhsat
Ehl-i rüşvet de bulupdur fırsat
Neyi varise verür şirrır
Olur onunla ya kâzî ya emir3
“Su uyur düşman uyumaz” acaba bu vecızeyi anlayabiliyor muyuz? Asırlar geçmiş, derin uykumuz hala devam ediyor. Uyanabiliyor muyuz? Üç yüz küsür yıldır süre gelen, maalesef ki kronikleşmiş bir veba gibi her yanımızı sarmış bizi bırakmayan, nalet, pislik, her güzelliği kurutma, her manayı manasızlaştırma gücüne sahip bu uykuya, kanaatimce, ” ‘düşman uyumaz’ diyen atalarımız acaba neyi kastetti?” sorusunun cevabının bize bir ışık olacağı kanaatindeyim. Kim uyumuyor asırlardır? Amerikalılar mı? İngilizler mi? Fransızlar mı? Ruslar mı? Çinliler mi? Hangisi? Oysaki Yüce Allah(c.c.) Fatır Suresi’nin 6. ayetinde buyuruyor ki: “Şüphesiz şeytan sizin için bir düşmandır. Öyle ise (siz de) onu düşman tanıyın. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşe girecek kimselerden olmaya çağırır”. Yusuf Kaplan hocamızın da dediği gibi tanımlamayı, teşhisi doğru yapamazsak, tanımlanırız. Yaklaşık 300 yıldır olduğu gibi. .. Edep, insanla esfel-i safilini birbirinden ayıran ince bir çizgidir. Edepte ahlaktan gelir. Meselemiz ahlak ve maneviyat meselesidir. Çöküş buradan başlamıştır. Dirilişte buradan olacaktır.
-Ufuk Can KEKÜLLÜOĞLU
- Kubbealtı Lugatı
- Kubbealtı Lugatı
- Doç. Dr. Emine Yeniterzi, Dıvan Şiirinde Osmanlı Devletindeki, Sosyal, Ahlakı ve İktisadı Çözülmenin Akisleri s. 3.