Baharı Beklemek Alın Yazımız Mı?

O halde nereye gidiyorsunuz ? (Tekvir-26). Hz. Adem’den bu güne , bu günden kıyamete kadar insanoğlunun gündeminde olması gereken bir soru .. Gerçekten samimiyetle birbirimize soralım. Nereye gidiyoruz? Ayaklarımız bizi doğruluğa, adalete, özgürlüğe mi götürüyor? Yoksa zulme, bozgunculuğa, köleliğe mi götürüyor? Nereye bu gidiş? Benliğimizden koparak, kendi değerlerimize yabancılaşarak nereye varabiliriz? Kapitalist sistemin sanatçıları ve alkışlanası(!) eserleri arasında tükenen ömür. Paranın gücüne kapılıp harekete geçenleri, şöhret basamaklarının hülyasına dalıp yerinde oynayanları, kılık değiştiren emperyalizmin elinden dünyayı, Kuran’ı bırakıp eskilerin masallarıyla insanları uyutan boş çenelere adaleti ikame etmeyi düşleyecek kadar cesur bir kuşağın suskunluğu artık son bulmalı.


Yenilmiş bir ülkenin yenilmiş çocukları sahneden çıktıktan sonra efendilerin keyfine diyecek yoktu, kafalarına göre bir halk yaratıp hep birlikte eğlenmeye devam ediyorlardı. Ama şimdi yeniden adaletin, özgürlüğün, paylaşmanın, erdemin ve fikrin konuşulma zamanı geldi.

Şimdi 28 Şubatların, 15 Temmuzların güzel çocuklarının yeniden konuşma vaktidir. Unlü heykeltıraş Rodin’e heykeli nasıl yaptığını sormuşlar. O da ; Bir taş kütlesini alıp fazlalıklarını atıyorum, geriye heykel kalıyor demiş. Rodin herhangi bir taş parçasında gördüğü estetik görünümü bir kaç tıraş darbesiyle ortaya çıkarıp, insanın eşyaya biçim verme yeteneğini gösteriyor. İnsanoğlu, yalnızca eşyaya değil, insana ve topluma da biçim verme yeteneğine sahiptir. Heykeltıraşın taşa biçim verdiğinde estetik duyarlılık ve el becerisi gerekirken, topluma biçim vermek ise bilgi-para ve güçten oluşan araçları gerektirir. Artık en büyük savunma savaşımızı içimizde veriyoruz. Bu yüzden; kimin, neye, niçin inandığını çözümleyebilmek için insanların ne söylediğine değil ne yaptığına, neye inandığına değil nasıl yaşadığına, hangi safta durduğuna değil gerçekte nerede durduğuna, nasıl öründüğüne değil, kim olduğuna bakmak gerekiyor.


Malcolm x şöyle diyor; Beyazların çoğu, zencilerin başka konularda da söyleyecek bir şeylerinin bulunabileceğine, başka düşüncelerden de haberi olabileceğine ihtimal vermezler. Beyaz adama göre zencilerin değeri neyse, genelde batı dünyasına göre de batılı olmayan insanın değeri odur. Müslümanlar batı nezdinde ‘adam yerine konmak’ için birkaç yüzyıldan beri çabalayıp durmaktadırlar. Kendilerinin de ‘batılılar gibi’ olduğunu ispat çabasındalar. Buda batılılarla aynı kültürel değeri paylaşmaktan geçer. Son yüzyıllarda müslümanlar; dünyaya söyleyecek sözleri olmayan bir insan kalabalığı gibi gözüküyor. Bu tablo için sadece batıyı suçlayamayız. Bizzat müslümanların kendilerine özgü hayat tarzlarını, düşüncelerini kaybetmeleri bu tablonun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Amerikalı beyaz adam zenci kölesine ne kadar itibar ediyorsa, batılı insanda bu müslümana ancak o kadar itibar eder. Bunun nedeni de bu müslümanın batılının yaptığı işleri yarım yamalak yinelemekten başka bir şey yapmamasından kaynaklanır.


Bu durumda bize düşen kendi gerçeğimize dönmektir. Esas yükümüzü yüklenmektir. Kendimize karşı sorumluluğumuzu, topluma karşı sorumluluğumuzu ve de Allah’a karşı olan sorumluluğumuzu yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Bir olmalıyız, birlikte olmalıyız. Bir tek el, bir tek gövde olmalıyız. Tüten bacalar, akşamları yanan lambalar sadece bir evin bacaları ve lambaları gibi olmalı. Her şey mümkündür. Yeter ki kendi kafamıza, kendi ellerimize, kendi özgürlüğümüze güvenelim. Hızla değişen zamana rağmen, değişmez olanı korumak, onun şahidi olmak ve insanlığı ona davet etmek mümkündür. Bataklıkta gül yetiştirmekte, gelecek bizimdir diyebilmekte mümkündür. Şimdi insanoğlunun önünde iki seçenek var: ya özgürlük ya da kölelik. Evet, buyrun seçin .. !

-Gamze Nur KILIKSIZ

Reklam